nazaninan
  • ANA SAYFA
  • PROFİLİM
  • SİTE HARİTASI
  • ZİYARETÇİ DEFTERİ
  • İLETİŞİM



Picture
Bir can var canında o canı ara!

Beden dağındaki gizli mücevheri ara!

Ey yürüyüp giden dost bütün gücünle ara!

Ama dışarıda değil, aradığını

Kendi içinde ara!"

Mevlana C.Rumi
Picture
Picture
 
    Tasavvuf Hikayelerinin hayata bakışı değiştiren bir etkisi vardır. Hikayeler düşündürür insanı. Basit kıssalar gibi görünen anlatılanların ardında daha derin anlamlar olduğu sezilir dinlenildiğinde. Hikayenin içerdiği anlamları tam ve doğru çıkartabilmek önceleri hemen hemen mümkün değildir. 
     

    İbn-i Arabi Füsus’unda önemle üzerinde durduğu “Rüya” konusunda; rüyada görülenlerin, sembollere bürünmüş gerçeğe dair görüler olması nedeniyle, görülen sembollerin yorumlanarak, ifade ettiği gerçeğin anlaşılması gerektiği örneğini verir.  İnsanoğlunun en büyük rüyası ise, gerçek olarak algılayıp, yaşadığı duyu alemindeki oluşlar olduğundan, önümüze çıkan kişi ve olayları, başımıza gelen her şeyi de yorumlamak gerekir Arabi’ye göre. Yaşadığımız herhangi bir olayı sembol olarak görüp, yorumlayarak gerçeğe dair neyi ifade ettiğini anlayacak yeteneği kazanmamız gerekir. 


     Peki nasıl kazanacağız bu yeteneği? Görünenin ardındaki görünmeyene dair gerçeği görebilecek yeteneğe nasıl kavuşacağız? 

     Tasavvuf Hikayeleri işte bu yeteneği kazandırır insana. İlk hikaye belki bir şey ifade etmez. İkinci, üçüncü hikaye derken başlarsınız hikayelerdeki sembollere bürünmüş işaretleri kavramaya. Hikaye dağarcığınız arttıkça artık karşılaştığınız kişi ve olayları da bu gözle görüp, değerlendirmeye başlarsınız. Gerçeğin üzerindeki örtü sıyrılmaya başladıkça hayata bakışınız, algılamanız, kavrayışınız da değişir. 

     Ünlü sufi üstad OSHO’da “Zen Yolu Tasavvuf Yolu” adlı kitabında, bu konuda şunları söyler: 

     Tasavvuf bir dünya görüşü değil, görmektir. Gerçeğe aşk ile yaklaşmaktır. Varoluşu, yüreğini açmaya zorlamaktır.

    Dünya görüşü sizi biraz bilgilendirir. Görmek ise, sizi dönüştürür. Ancak dönüştüğünüzde, yaşamın başka yüksekliklerini ve derinliklerini deneyimlediğinizde görebilirsiniz.

     Tasavvufçular çok iyi hikaye anlatırlar. Sıcak ve samimi bir ortamda oturup, çay veya kahve yudumlarlar. Hikaye başlayacaktır ve hikayeyi Usta anlatacaktır. Yalnızca ipuçları verir, ama bunlar çok yoğun ve etkilidir.

     Öğrencinin yapacağı tek şey katılımcı olarak değil de samimi, açık kalpli ve rahat bir şekilde dinlemektir. Hikayenin tadı çıkarılmalıdır. Eğer hikayenin tadını çıkarırsanız size sırlarını açar.

     Tasavvuf hikayeleri bir bilmece değildir, bir meseldir. İkna edicidir, baştan çıkarıcıdır. Aşığın, gönül vermişin yoludur. Çok duyarlı, yumuşak ve dişildir. Tasavvuf hikayeleri yavaş yavaş sarhoş eder. Yavaştır ama kaçınılmazdır. Tasavvuf hikayelerinin bir şiirselliği, bir ritmi vardır. Tasavvuf hikayesinin üzerinde düşünülmez. Özümsenir.” 

    Hepimizin bu yeteneği kazanmasını umut ederek,  “birleş, davet et, sev, dost ol varoluş sırlarını kendisi açacaktır.” diyen tasavvuf anlayışına örnek olabilecek hikayeleri paylaşmak istedim. 

Picture
   DERVİŞ HASAN'IN HİKAYESİ

Genç derviş Mehmet'in Hasan isminde bir arkadaşı vardır.. Bir gün Hasan Mehmet'e; "Lütfen şeyhine sorar mısın, ben de bir derviş olabilir miyim?" der. Mehmet şeyhine bu talebi ilettiğinde şeyh cevap vermez.

   Mehmet'in üçüncü kez şeyhine başvurması üzerine Şeyh sonunda; "Arkadaşına söyle gelsin ve dergahımızda hizmet etsin. Derviş olmaya hazır olup olmadığını görelim" der. 
►►
Picture
BİR LAO TZU HİKAYESİ

  Ünlü Çin düşünürü, Lao Tzu’nin çok sevip, sık sık anlattığı söylenen bir hikaye:

     Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam varmış. Çok fakirmiş. Ama kral bile onu kıskanırmış.. Öyle dillere destan beyaz bir atı varmış ki.. İmparator at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş, ama adam satmaya yanaşmamış. "Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı?" dermiş hep..
     

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylüler ihtiyarın başına toplanmış.. "Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. İmparatora satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler.. 

►►
Picture
AŞIK İLE SEVGİLİSİ

Birisi geldi, bir dostun, bir sevgilinin kapısını çaldı. Sevgilisi içerden; "Ey güvenilir kişi, kimsin?" diye seslendi.

     Kapıyı çalan; "Benim" deyince, sevgilisi; "Git." dedi. "Senin için içeri girme zamanı değildir. Böyle, bir manevi nimetler sofrasında ham kişinin yeri yoktur."

     Ham kişiyi, ayrılık ve firak ateşinden başka ne pişirebilir? Nifaktan, ikiyüzlülükten onu ne kurtarabilir?
     
     O zavallı adam kapıdan döndü, tam bir yıl yollara düştü, sevgilisinin ayrılığı ile yandı, yakıldı.  
►►    
Picture
AB-I HAYAT AĞACINI ARAYIŞ

  Bir bilgin masal olarak dedi ki: "Hindistan'da bir ağaç vardır. Kim o ağacın meyvesinden yerse, ne ihtiyarlar, ne de ölür."

     Bir padişah bu sözü sadık bir dostundan işitti. O ağaca, meyvesine aşık oldu. Divan adamlarından bilgili birisini, o ağacı bulmak, meyvesinden getirmek için Hindistan'a gönderdi.

     Adam o ağacı bulmak için Hindistan'da ve çevresinde yıllarca dolaştı durdu. Bu istenen şeyi elde etmek için şehir şehir gezdi; ne ada, ne dağ, ne de ova bıraktı. ►►
Picture
DÜNYANIN EN BÜYÜK NİMETİ NEDİR?

     Osmanlı padişahlarından Sultan 3.Mustafa, bugün Laleli olarak bildiğimiz semtte yaptırdığıcaminin inşâsı sırasında o civarda "Laleli Baba" isimli, keramet sahibi bir zatın yaşadığını öğrenir.

Halkın büyük bir veli olduğuna inandığı bu zatla tanışmak ve sohbetinden yararlanmak istediği için , Lalei Baba aranır, taranır ve bulunup Sultan'la bir araya getirilir. Uzun bir sohbet geçer aralarında ve sohbetin bitiminde Padişah, "Dünyanın en büyük nimeti nedir?" diye sorar bu ulu zata.  
     ►►
Picture
ÇATLAK TESTİNİN HİKAYESİ

 Çin' de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna
 asılı testilerle dereden su taşırmış evine.
 Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış. Diğeri ise hiç
 kusursuz ve çatlaksızmış ve her seferinde bu kusursuz testi adamın
 doldurduğu suyun tümünü taşır, ulaştırırmış eve. Ama her zaman
 boynunda taşıdığı testilerden çatlak olanı eve yarı dolu olarak
 varırmış.
►►
Picture
YOKSUL BALIKÇI ile ŞEYHİ
   
        İbn Arabî hazretleri Mekke’ye seyahat edecekti ve yolu Tunus’tan geçecekti.
Ona, Tunus’ta kutsal bir adamın yaşadığı ve geçerken onu ziyaret etmesi söylendi. Bu kutsal kişi, kumsalda
bir çamur kulübede yaşayan bir balıkçıydı ve günde üç balıktan fazla yakalamaz, ve bu balıkların
gövdelerini fakir ve açlara dağıttıktan sonra, kendisi kafalarını kaynatır
yerdi. Yıllardır her gün bunu böyle yapıyordu. ►►  
Picture
SOKRATES'İN SON SÖZLERİ

En yakın öğrencileri yanı başında beklerken, Sokrates baldıran zehirini yuttu  ve zehrin felç  edici etkisi  ayaklarından başlayıp yüreğine doğru hızla yayıldı. Artık sonu gelmişti. Bu son anda ağzından şu sözler döküldü: “Askleipos’a bir horoz adadık; onu yerine getir, unutma!”

Sokrates, ölümünün kaçınılmaz olduğu, yaşamının parmaklarının arasından kayarak gittiği o anda neden arkadaşı Kriton’dan iyileştirme tanrısına sunulmak üzere bir adak horoz kesmesini istemiştir?
►►
Picture
Picture



Müzik: Sufi Müzik-Sükun
Sayfa Başına Dön

 
ANA SAYFA    |    PROFİLİM    |    KİTAPLAR    |    HİKAYELER    |    VİDEOLAR    |    ÖZLÜ SÖZLER   |   ZİYARETÇİ DEFTERİ    |    İLETİŞİM
 

© 2009 Nazan İnan. Her hakkı saklıdır.


Sitemin herhangi bir kurum, kuruluş, cemaatle bağlantısı yoktur. Kitap satışı, kitap veya yayınevi reklamı amacı taşımamaktadır. Bilgilendirme, bilgi paylaşımı, okumaya yönlendirme amacıyla tasarlanmıştır. Yazılar ve resimler site sahibinin yazılı izni olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz.

ANA SAYFAM YAP     |     SIK KULLANILANLARA EKLE
Powered by Create your own unique website with customizable templates.