SİMYACI
Ve Dairesel Yolculuk

FotoKaynak: http://angelsplace.perso.sfr.fr/Merlin.htm
İçinizde veya dışınızda bir yolculuk düşünün; hayatın, yaşadıklarınızın, sorgulamaların, cevap aradığınız soruların sizi çıkmak zorunda bıraktığı, hayatın anlamını bulmaya dair bir yolculuk…Bir yerden başlıyorsunuz, ilerledikçe, başladığınız noktanın ne kadar gerilerinizde kaldığını görüp, başladığınız yerden gittikçe uzaklaştığınızı düşündüren, uzun, çok uzun bir yol…
Her şeyin an'da gerçekleştiği, göreceli zamanda; uzunluğunu ve harcanan zamanı her bireyin kendiliğinin belirlediği bir yol… “Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim, bir de arkama baktım ki; bir arpa boyu yol gitmişim!” masal tekerlemesinin anlatmaya çalıştığı gibi; bir de bakmışsınız ki, başladığınız yere dönmüşsünüz. Aradığınız başladığınız yerdeymiş!
Endülüs’lü genç çoban Santiago’nun İspanya’dan başlayıp, Mısır piramitlerinin eteklerinde devam eden arayışını anlattığı “Simyacı” romanında Paulo Coelho, bahsettiğimiz yolculuğu bir hazine arayışıyla simgeleştirir. Uzun ve zahmetli yolculuk sonunda Santiago, hazinenin yola çıktığı köyde olduğunu öğrenir.
Yaptığı yolculuk, o hazineyi görebilmesi, bulabilmesi için kendisinde olması gereken değişimler için gereklidir. O yolculuk olmasa, o hazinenin içinde ömür boyu da otursa, göremeyecektir! Coelho, masalsı hikaye örgüsü içinde Simyacı’da bu felsefi ana fikri vermeye çalışır okuyucuya. Yolculuğa kararlılıkla çıkılmışsa, hazineye ulaşılır. Ve hazine, çok uzaklarda değil, aslında içinde bulunduğumuz durumda mevcuttur. Ancak, yolculuk boyunca kazanılan öyle değerler vardır ki; gerçek bir hazine değerinde olan o değerlere sahip olunduktan sonra sadece yola çıkışa neden olan hazineyi değil, bakılan yerlerdeki tüm hazineleri görme yeteneğini kazanır kişi.
İbn Arâbi, böyle bir insanın yürüyüşünün, ilahi tecelli dairesini yansıtmakta olduğunu söyler: “Hakk, ilk teklik halinden hareket ederek, somut varlıklar düzeyine nüzul edip, sonuçta ilk baştaki bilinmezliğe yükselmesi bakımından ortaya dairesel bir hareket koymaktadır. İnsan da aynı daireyi çizerek “Allah ile”, “Allah’dan”, “Allah’a doğru” yürür ve ileriye doğru hareketi de Allah’ın kendi hareketi ile özdeş olur.
Bulanık görüşlü, gerçeği göremeyen bir kişi, Allah’ın uzaklarda olduğunu vehmederek, uzaklarda arar. Bu kişi için başlangıç ile son arasında sonsuz bir uzaklık vardır. Kendisini Allah’dan ayıran uzaklık olarak düşünüp, vehmettiği bu uzaklık nedeniyle, Allah’a yaklaşma arzusuna rağmen, önünde sonsuza kadar uzanan doğru yolda ilerledikçe O’ndan daha da uzaklaşır.” (Kaşani Füsus Şerhi)
Her şeyin an'da gerçekleştiği, göreceli zamanda; uzunluğunu ve harcanan zamanı her bireyin kendiliğinin belirlediği bir yol… “Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim, bir de arkama baktım ki; bir arpa boyu yol gitmişim!” masal tekerlemesinin anlatmaya çalıştığı gibi; bir de bakmışsınız ki, başladığınız yere dönmüşsünüz. Aradığınız başladığınız yerdeymiş!
Endülüs’lü genç çoban Santiago’nun İspanya’dan başlayıp, Mısır piramitlerinin eteklerinde devam eden arayışını anlattığı “Simyacı” romanında Paulo Coelho, bahsettiğimiz yolculuğu bir hazine arayışıyla simgeleştirir. Uzun ve zahmetli yolculuk sonunda Santiago, hazinenin yola çıktığı köyde olduğunu öğrenir.
Yaptığı yolculuk, o hazineyi görebilmesi, bulabilmesi için kendisinde olması gereken değişimler için gereklidir. O yolculuk olmasa, o hazinenin içinde ömür boyu da otursa, göremeyecektir! Coelho, masalsı hikaye örgüsü içinde Simyacı’da bu felsefi ana fikri vermeye çalışır okuyucuya. Yolculuğa kararlılıkla çıkılmışsa, hazineye ulaşılır. Ve hazine, çok uzaklarda değil, aslında içinde bulunduğumuz durumda mevcuttur. Ancak, yolculuk boyunca kazanılan öyle değerler vardır ki; gerçek bir hazine değerinde olan o değerlere sahip olunduktan sonra sadece yola çıkışa neden olan hazineyi değil, bakılan yerlerdeki tüm hazineleri görme yeteneğini kazanır kişi.
İbn Arâbi, böyle bir insanın yürüyüşünün, ilahi tecelli dairesini yansıtmakta olduğunu söyler: “Hakk, ilk teklik halinden hareket ederek, somut varlıklar düzeyine nüzul edip, sonuçta ilk baştaki bilinmezliğe yükselmesi bakımından ortaya dairesel bir hareket koymaktadır. İnsan da aynı daireyi çizerek “Allah ile”, “Allah’dan”, “Allah’a doğru” yürür ve ileriye doğru hareketi de Allah’ın kendi hareketi ile özdeş olur.
Bulanık görüşlü, gerçeği göremeyen bir kişi, Allah’ın uzaklarda olduğunu vehmederek, uzaklarda arar. Bu kişi için başlangıç ile son arasında sonsuz bir uzaklık vardır. Kendisini Allah’dan ayıran uzaklık olarak düşünüp, vehmettiği bu uzaklık nedeniyle, Allah’a yaklaşma arzusuna rağmen, önünde sonsuza kadar uzanan doğru yolda ilerledikçe O’ndan daha da uzaklaşır.” (Kaşani Füsus Şerhi)
İbn Arâbi’nin daha derin bir seviyede ele alıp, açıkladığı bu dairesel yolculuğun, roman anlatı biçiminde sunulmuş bir örneğidir Simyacı. Simyacı kelimesinin anlamına kısaca değinirsek, tarihte simyacıların iki büyük hedefi olmuş; değersiz madenleri altına dönüştürmek ve ölümsüzlük iksirini bulmak. Simya da okültizmin (gizli bilimlerin) konusu olmuş. |
Oysa gerçek bir simyacının asıl hedefi sanıldığı gibi hiçbir zaman doğadaki madenleri birbirine dönüştürerek zengin olmak ve bu gücü kullanarak dünya üzerinde hakimiyet kurmak olmamış. Hermetik öğretilerde (Kybalion ve İdris Peygamber) madenlerin birbirine dönüşümünü sağlamak anlamı, ruhsal aydınlanmayı ifade etmekte. Aydınlanmaya ulaşmış kişi ise, ruhsal varlığının ilk haline, bu dünyaya doğmadan önceki saf bilinç haline ulaştığı için hem ölümü yenmiş yani ölümsüzlük iksirini içmiş hem de varolan her şeyle birlik haline ulaştığından değerli değersiz madenlerle de bir olmuştur.
Simyacının yapabileceği olağanüstülükleri, üstünlük sağlamak üzere kullanmak için öğrenme peşinde olanlara Mesnevi’sinde Mevlana’da yer vermiş. "Kim onu bir ad olarak ararsa, bir ada takılıp kalırsa, senin gibi ümitsizliğe düşer, perişan olur gider." “…Sen addan geç de sıfatlara bak: O sıfatlar seni Zat'a götürsün, yani seni Hakk'a ulaştırsın."der Mesnevi'de. (Ab-ı Hayat Ağacını Arayış)
Hazine her yerde açık bir halde dururken, ulaşmak için onu uzaklarda aramaya kalkan her yolcunun yolu döne döne hazinesine vardıracaktır onu. Ne kendinden ayrı bir hedef vardır varılacak, ne yeni bir bilgi vardır öğrenilecek. Her şey an’da ve tüm mükemmeliğiyle her durumda hazırken, varılacak hedef dışımızda bir hazine bulmak değil, döne döne yaptığımız yolculukta içimizdeki hazineyi görecek hale gelmemizdir.
Masalsı anlatımıyla rahat okunan, sade bir dille yazılmış, felsefi mesajları olan bir kitap Simyacı. Okumamış olanlara keyifle okunacak bir eser olarak öneriyorum. Her kitap için geçerli olan fikrimi Simyacı için de yineleyebilirim; herkes kendi kadarını anlayıp, kendi kadarını alacaktır içinden.
Simyacının yapabileceği olağanüstülükleri, üstünlük sağlamak üzere kullanmak için öğrenme peşinde olanlara Mesnevi’sinde Mevlana’da yer vermiş. "Kim onu bir ad olarak ararsa, bir ada takılıp kalırsa, senin gibi ümitsizliğe düşer, perişan olur gider." “…Sen addan geç de sıfatlara bak: O sıfatlar seni Zat'a götürsün, yani seni Hakk'a ulaştırsın."der Mesnevi'de. (Ab-ı Hayat Ağacını Arayış)
Hazine her yerde açık bir halde dururken, ulaşmak için onu uzaklarda aramaya kalkan her yolcunun yolu döne döne hazinesine vardıracaktır onu. Ne kendinden ayrı bir hedef vardır varılacak, ne yeni bir bilgi vardır öğrenilecek. Her şey an’da ve tüm mükemmeliğiyle her durumda hazırken, varılacak hedef dışımızda bir hazine bulmak değil, döne döne yaptığımız yolculukta içimizdeki hazineyi görecek hale gelmemizdir.
Masalsı anlatımıyla rahat okunan, sade bir dille yazılmış, felsefi mesajları olan bir kitap Simyacı. Okumamış olanlara keyifle okunacak bir eser olarak öneriyorum. Her kitap için geçerli olan fikrimi Simyacı için de yineleyebilirim; herkes kendi kadarını anlayıp, kendi kadarını alacaktır içinden.
Müzik: Göksel Baktagir-Nostalji |