HAYATA BAKIŞ
Her insan dünyaya kendine özgü bir bakış tarzıyla bakar. İnsanların bendensel, zihinsel ve ruhsal özellikleri, nesnel veya öznel yanlarıyla bireyleri birbirinden farklı kılar. Farklı, genetik özelliklere sahip, farklı çevresel koşullarda yetişmiş, farklı eğitimler almış, farklı kişilik ve karakter yapısında olan insanların, kendilerine, çevrelerine ve olaylara bakış açıları, algılayışları, değerlendirmeleri ve tepkileri de farklı olacaktır. |
Kişiliklerin farklı olması ve farklı bakış perspektiflerinden bakılması pek çok alanda görüş ayrılığı ortaya çıkarır. Yaşam anlayışları, amaçları, sosyal ilişkileri birbirine benzer olmayan bireyler, sahip oldukları dünya görüşüne göre yaşamak istediklerinde çoğu zaman anlaşmazlıklar yaşanır.
En küçük sosyal toplum olan ve en yakın bağlarla ilişkide bulunduğumuz aile içerisinde bile kişilik çatışmaları, kuşak çatışmaları ya da en hafif şekliyle anlaşmazlıklar, uyuşmazlıklar nedeniyle bireylerin birbirlerinden uzaklaşıp, kimi zaman da koptukları görülür.
Hz.İsa Thomas’ın İncili’nde, “Aynı evde iki kişi birbiriyle barışık olursa dağa, uzaklaş derler, dağ uzaklaşır.” demektedir. Bütün öğütlerinde olduğu gibi bu ifadesinde de gerçek öğüt örtülü bir şekilde, simgesel anlatımla verilmektedir.
Bir evdeki iki kişinin barışık olması, dargın olmaması anlamında kullanılmamıştır. Böyle olsaydı, her barışık iki kişinin “uzaklaş” dediği dağın yer değiştirdiğini düşünürsek, yeryüzünde sabit tek bir dağ kalmazdı. Peygamberin söylemek istediği, birbirinin kopyası olan iki insan değil elbette. Zaten ifadesinde de “birbirinin aynı iki insan” demiyor, “birbiriyle barışık iki kişi” diyor.
İsa Peygamber’in öğüdünü çağdaş bir yorumla değerlendirecek olursak, karşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerini doğru anlayabilmek için empati kurmamız gerektiğini söylemek istediğini anlarız.
Empatinin anlamını açmak gerekirse; bir kişinin kendisini, karşısındakinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması demek. O kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi süreci.
Eğer bir insanı anlamak istiyorsak, dünyaya onun bakış tarzıyla bakmalı, o kişinin yerine geçerek bir süreliğine o rolde kalmalı, duygu ve düşüncelerini anlayarak tekrar kendi rolümüze dönüp kişinin davranışlarını anlamlandırmalıyız. Bire bir ona benzemeye çalışmak ya da sempati duymak da değil “barışık olmak” la kastedilen. Empati süreci, devamında yardım etmeye götürdüğünden empati kurulan kadar, egoist bir güdüyle olmadığı sürece empatiyi kurana da yararı olan bir süreç.
Yakınlarımızın anlamlandıramadığımız davranış ve tepkilerini ne kadar düşünürsek düşünelim, kendimizce geçerli hiçbir açıklamasını bulamadığımız ve kimi zaman anlayabilmek için harcadığımız çabaların boşuna olduğu olaylar yaşamışızdır hepimiz. Ben merkezli bakış açısıyla bakıldığında karşımızdakinin, kendimiz gibi bir tepki vermesini beklediğimiz herhangi bir olayda aldığımız değişik tepkinin anlamlandırılamaması merak da uyandırır. Öğrenmek, anlamak isteriz.
Aynı olayı yaşayan birkaç kişiden her birinin, bu olayı algılayışındaki farklılıklar, duygu ve düşüncelerin karşıdakine yansıyışıyla gerçeği arasındaki farklılıkların işlendiği bir roman dizisi çok güzel örnekler bahsettiğimiz konuyu.
İngiliz yazar Lawrence Durrell, Einstein’in görelilik kuramını roman anlatı yöntemine uygulayarak yazmış olduğu ünlü İskenderiye Dörtlüsü; “Justine”, “Balthazar”, “Mountolive” ve “Clea” adlı romanlarında aynı konuyu değişik bakış açılarından bakarak işlemiştir.
İlk kitap “Justine”de, bütün dörtlünün konusu verilir. Justine, yaşam dolu, tutkularıyla kabına sığmayan, İskenderiye’li bir Yahudi güzelidir. Sevmeye, sevilmeye doymayan, kocasıyla ilişkileri karışık, evlilik dışı kaçamakları hiç eksik olmayan, İrlanda’lı öğretmen Darley ile de sevişen Justine, sevgi yoluyla gerçek benliğini ararken, cinselliğin değişik olanaklarını da yansıtır.
Justine ile zengin kocası Nesnim Hosnani’nin çevresinde, bu tür birçok ilişkinin, birçok olayın tanığı olan Darley, yıllar sonra izlenimlerini yazar bölük pörçük. Bir Yunan adasının yalnızlığında, geçmişe bakarak, İskenderiye’de başından geçenleri, gözlemlerini, tanıklıklarını parça parça anımsamaya çalışır. Justine, onun yazdığı bu metindir.
Ancak, Darley’in olayları yorumlayışı, kendi görüş açısıyla sınırlıdır. Justine ile çevresindeki kişilerin birbiriyle ilişkisinde birçok ayrıntı, ilk romanda anlatılmadan, belirsiz kalır. Aynı olaylar, değişik kişilerin anlatımlarıyla Balthazar, Mountholive ve Clea’da, anlatanların bakış açılarından aktarıldığında yeni anlamlar kazanır.
Roman zamanı bakımından, süreç olarak kitaplar birbirinin devamı değildir. Aynı olay ve kişileri, aynı zaman diliminde, dört ayrı bakış açısından anlatır. Böylece, yazar, bakış açıları değişince olayların ve kişilerin görünümlerinin de değişeceğini göstermiş olur. Diğer kitapları okudukça, Darley’in yaşanan olayların ne kadar kısıtlı bir parçasını algılamış olduğunu görürüz. Ve gerçeğin, Darley’in algıladığından ne kadar farklı olduğunu.
İnsanların iç dünyalarının farklılıklarını görmek, kişileri ve olayları değerlendirirken sadece kendi bakış açımıza göre yapacağımız değerlendirmelerin, gerçeğin sadece bir bölümüyle kısıtlı olacağını bilmek, farklı bakış açılarını tanıyabilmek ve insanları empati kurarak anlamak isteyenlere, “İskenderiye Dörtlüsü”nü tavsiye ediyorum.
İnsanların birbirleriyle “Barışık” olacakları günleri yaşamamız dileğiyle.
En küçük sosyal toplum olan ve en yakın bağlarla ilişkide bulunduğumuz aile içerisinde bile kişilik çatışmaları, kuşak çatışmaları ya da en hafif şekliyle anlaşmazlıklar, uyuşmazlıklar nedeniyle bireylerin birbirlerinden uzaklaşıp, kimi zaman da koptukları görülür.
Hz.İsa Thomas’ın İncili’nde, “Aynı evde iki kişi birbiriyle barışık olursa dağa, uzaklaş derler, dağ uzaklaşır.” demektedir. Bütün öğütlerinde olduğu gibi bu ifadesinde de gerçek öğüt örtülü bir şekilde, simgesel anlatımla verilmektedir.
Bir evdeki iki kişinin barışık olması, dargın olmaması anlamında kullanılmamıştır. Böyle olsaydı, her barışık iki kişinin “uzaklaş” dediği dağın yer değiştirdiğini düşünürsek, yeryüzünde sabit tek bir dağ kalmazdı. Peygamberin söylemek istediği, birbirinin kopyası olan iki insan değil elbette. Zaten ifadesinde de “birbirinin aynı iki insan” demiyor, “birbiriyle barışık iki kişi” diyor.
İsa Peygamber’in öğüdünü çağdaş bir yorumla değerlendirecek olursak, karşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerini doğru anlayabilmek için empati kurmamız gerektiğini söylemek istediğini anlarız.
Empatinin anlamını açmak gerekirse; bir kişinin kendisini, karşısındakinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması demek. O kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi süreci.
Eğer bir insanı anlamak istiyorsak, dünyaya onun bakış tarzıyla bakmalı, o kişinin yerine geçerek bir süreliğine o rolde kalmalı, duygu ve düşüncelerini anlayarak tekrar kendi rolümüze dönüp kişinin davranışlarını anlamlandırmalıyız. Bire bir ona benzemeye çalışmak ya da sempati duymak da değil “barışık olmak” la kastedilen. Empati süreci, devamında yardım etmeye götürdüğünden empati kurulan kadar, egoist bir güdüyle olmadığı sürece empatiyi kurana da yararı olan bir süreç.
Yakınlarımızın anlamlandıramadığımız davranış ve tepkilerini ne kadar düşünürsek düşünelim, kendimizce geçerli hiçbir açıklamasını bulamadığımız ve kimi zaman anlayabilmek için harcadığımız çabaların boşuna olduğu olaylar yaşamışızdır hepimiz. Ben merkezli bakış açısıyla bakıldığında karşımızdakinin, kendimiz gibi bir tepki vermesini beklediğimiz herhangi bir olayda aldığımız değişik tepkinin anlamlandırılamaması merak da uyandırır. Öğrenmek, anlamak isteriz.
Aynı olayı yaşayan birkaç kişiden her birinin, bu olayı algılayışındaki farklılıklar, duygu ve düşüncelerin karşıdakine yansıyışıyla gerçeği arasındaki farklılıkların işlendiği bir roman dizisi çok güzel örnekler bahsettiğimiz konuyu.
İngiliz yazar Lawrence Durrell, Einstein’in görelilik kuramını roman anlatı yöntemine uygulayarak yazmış olduğu ünlü İskenderiye Dörtlüsü; “Justine”, “Balthazar”, “Mountolive” ve “Clea” adlı romanlarında aynı konuyu değişik bakış açılarından bakarak işlemiştir.
İlk kitap “Justine”de, bütün dörtlünün konusu verilir. Justine, yaşam dolu, tutkularıyla kabına sığmayan, İskenderiye’li bir Yahudi güzelidir. Sevmeye, sevilmeye doymayan, kocasıyla ilişkileri karışık, evlilik dışı kaçamakları hiç eksik olmayan, İrlanda’lı öğretmen Darley ile de sevişen Justine, sevgi yoluyla gerçek benliğini ararken, cinselliğin değişik olanaklarını da yansıtır.
Justine ile zengin kocası Nesnim Hosnani’nin çevresinde, bu tür birçok ilişkinin, birçok olayın tanığı olan Darley, yıllar sonra izlenimlerini yazar bölük pörçük. Bir Yunan adasının yalnızlığında, geçmişe bakarak, İskenderiye’de başından geçenleri, gözlemlerini, tanıklıklarını parça parça anımsamaya çalışır. Justine, onun yazdığı bu metindir.
Ancak, Darley’in olayları yorumlayışı, kendi görüş açısıyla sınırlıdır. Justine ile çevresindeki kişilerin birbiriyle ilişkisinde birçok ayrıntı, ilk romanda anlatılmadan, belirsiz kalır. Aynı olaylar, değişik kişilerin anlatımlarıyla Balthazar, Mountholive ve Clea’da, anlatanların bakış açılarından aktarıldığında yeni anlamlar kazanır.
Roman zamanı bakımından, süreç olarak kitaplar birbirinin devamı değildir. Aynı olay ve kişileri, aynı zaman diliminde, dört ayrı bakış açısından anlatır. Böylece, yazar, bakış açıları değişince olayların ve kişilerin görünümlerinin de değişeceğini göstermiş olur. Diğer kitapları okudukça, Darley’in yaşanan olayların ne kadar kısıtlı bir parçasını algılamış olduğunu görürüz. Ve gerçeğin, Darley’in algıladığından ne kadar farklı olduğunu.
İnsanların iç dünyalarının farklılıklarını görmek, kişileri ve olayları değerlendirirken sadece kendi bakış açımıza göre yapacağımız değerlendirmelerin, gerçeğin sadece bir bölümüyle kısıtlı olacağını bilmek, farklı bakış açılarını tanıyabilmek ve insanları empati kurarak anlamak isteyenlere, “İskenderiye Dörtlüsü”nü tavsiye ediyorum.
İnsanların birbirleriyle “Barışık” olacakları günleri yaşamamız dileğiyle.
JUSTINE Yazarı: Lawrence Durrell Çeviren: Ülker İnce Yayınevi: Can Yayınevi Yayınlandığı Yer: İstanbul Yayınlandığı Tarih: 2005 Fiyatı: 12.00 TL. | BALTHAZAR Yazarı: Lawrence Durrell Çeviren: Ülker İnce Yayınevi: Can Yayınevi Yayınlandığı Yer: İstanbul Yayınlandığı Tarih: 2005 Fiyatı: 12.00 TL. | MOUNTOLIVE Yazarı: Lawrence Durrell Çeviren: Ülker İnce Yayınevi: Can Yayınevi Yayınlandığı Yer: İstanbul Yayınlandığı Tarih: 2004 Fiyatı: 15.00 TL | CLEA Yazarı: Lawrence Durrell Çeviren: Ülker İnce Yayınevi: Can Yayınevi Yayınlandığı Yer: İstanbul Yayınlandığı Tarih: 2000 Fiyatı: 14.00 TL. |
Müzik: Gurdjieff-Armenian Song |