İBN-İ ARABİ'NİN İBN-İ RÜŞD'LE KARŞILAŞMASI

“Bir gün Kurtuba’ da şehrin kadısı Eb’ul-Velid İbn Rüşd’ün huzuruna girdim. Halvetimde Allah’ın bana açmış olduğu şeyleri duyup öğrendiği için benimle karşılaşmak istiyordu. Duyduklarından dolayı şaşkınlığını izhar ediyordu. Babamın arkadaşlarından birisi olduğu için babam İbn Rüşd’ün arzusu üzerine benimle bir araya gelsin diye bir vesileyle beni ona gönderdi. O esnada bıyıkları henüz terlememiş bir delikanlıydım. Huzuruna girdiğimde sevgi ve saygıyla kalkıp beni kucakladı ve şöyle dedi:
-Evet!
Ben de cevap verdim:
-Evet!
Söylediğini anladığım için sevinci arttı. Sonra, sevincinin sebebinin farkına vardım ve ona ‘hayır’ dedim. Bunun üzerine üzüldü, rengi değişti ve sahip olduğu şeye karşı kuşku duydu. Bana şöyle dedi:
Keşif ve ilahi feyizde, işin nasıl olduğunu gördün? Acaba teorik düşüncenin bize verdiği gibi midir?
Şöyle cevap verdim:
-‘Evet ve hayır!’ Evet ve hayır arasında ruhlar maddelerinden, boyunlar bedenlerinden uçar.
Bunun üzerine rengi sarardı ve kendisini sıkıntı bastı, bağdaş kurup oturdu ve işaret ettiğim şeyi anladı.
İşte bu, kutup imamın, başka bir ifadeyle müdâviü’l külûm’ün zikretmiş olduğu meselenin aynısıdır.
İbn Rüşd sahip olduğu bilgiyi sunup (bizim söylediğimize) uygun veya farklı olup olmadığını öğrenmek için daha sonra da babamın tavassutuyla bizimle bir araya gelmek istedi. Çünkü kendisi, fikir ve teorik düşünce mensubuydu. Ardından halvete cahil girip ders görmeden ya da araştırma, okuma ve kitapları inceleme olmaksızın bu şekilde dışarıya çıkan birisini gördüğü bir devirde yaşadığı için Allah’a şükretti. (Benim tecrübem hakkında) şöyle demiştir: ‘Bu bizim kabul ettiğimiz, fakat mensubunu görmediğimiz bir haldir. Kapıların kilitlerini açan o hal mensuplarından birisinin bulunduğu bir zamanda bulunduğum için Allah’a hamd ederim. Bana onu gösterme ayrıcalığını bahşeden Allah’a hamdolsun!’
İbn Rüşd ile ikinci kere karşılaşmak istedim. Bunun üzerine İbn Rüşd misal aleminde bir surete yerleştirildi ve orada aramızda ince bir perde vardı. Bu perdeden ben ona bakıyor, o ise beni görmüyor ve nerede bulunduğumu bilmiyordu. Kendisiyle ilgilenmek onu benden alıkoymuştu. Bunun üzerine şöyle düşündüm: İbn Rüşd’ün sahip olduğumuz hale ulaşması irade edilmemiş!
Merakeş şehrinde 1169 senesinde ölünceye kadar bir daha onunla hiç karşılaşmadım. Oradan Kurtuba’ya taşındı, kabri Kurtuba’dadır. Naaşının bulunduğu tabut hayvana yüklendiğinde, eserleri hayvanın diğer tarafına yüklenmişti. Ben de fakih-edip, Ebu Hasen Muhammed b.Cübeyr Seyid Ebu Said, arkadaşım Ebu Hakem Amr b.Serrac ile beraber orada bulunuyordum. Ebu’l Hakem bize dönüp şöyle dedi: ‘İmam İbn Rüşd’ün bineğinde kiminle denkleştirildiğini görüyor musunuz? Bu imam, şunlar da amelleri yani eserleri!’
Bunun üzerine İbn Cübeyr şöyle karşılık verdi: Evladım! Ne güzel düşündün. Ağzına sağlık!
Ben de bu ifadeleri bir öğüt ve nasihat olarak kaydettim. Allah hepsine merhamet etsin. Artık oradaki gruptan benden başka yaşayan kalmamıştır.
Bu noktada şu mısraı söyledim:
Bu imam, şunlar da amelleri
Keşke bilebilsem! Emelleri gerçekleşmiş midir?”
-Evet!
Ben de cevap verdim:
-Evet!
Söylediğini anladığım için sevinci arttı. Sonra, sevincinin sebebinin farkına vardım ve ona ‘hayır’ dedim. Bunun üzerine üzüldü, rengi değişti ve sahip olduğu şeye karşı kuşku duydu. Bana şöyle dedi:
Keşif ve ilahi feyizde, işin nasıl olduğunu gördün? Acaba teorik düşüncenin bize verdiği gibi midir?
Şöyle cevap verdim:
-‘Evet ve hayır!’ Evet ve hayır arasında ruhlar maddelerinden, boyunlar bedenlerinden uçar.
Bunun üzerine rengi sarardı ve kendisini sıkıntı bastı, bağdaş kurup oturdu ve işaret ettiğim şeyi anladı.
İşte bu, kutup imamın, başka bir ifadeyle müdâviü’l külûm’ün zikretmiş olduğu meselenin aynısıdır.
İbn Rüşd sahip olduğu bilgiyi sunup (bizim söylediğimize) uygun veya farklı olup olmadığını öğrenmek için daha sonra da babamın tavassutuyla bizimle bir araya gelmek istedi. Çünkü kendisi, fikir ve teorik düşünce mensubuydu. Ardından halvete cahil girip ders görmeden ya da araştırma, okuma ve kitapları inceleme olmaksızın bu şekilde dışarıya çıkan birisini gördüğü bir devirde yaşadığı için Allah’a şükretti. (Benim tecrübem hakkında) şöyle demiştir: ‘Bu bizim kabul ettiğimiz, fakat mensubunu görmediğimiz bir haldir. Kapıların kilitlerini açan o hal mensuplarından birisinin bulunduğu bir zamanda bulunduğum için Allah’a hamd ederim. Bana onu gösterme ayrıcalığını bahşeden Allah’a hamdolsun!’
İbn Rüşd ile ikinci kere karşılaşmak istedim. Bunun üzerine İbn Rüşd misal aleminde bir surete yerleştirildi ve orada aramızda ince bir perde vardı. Bu perdeden ben ona bakıyor, o ise beni görmüyor ve nerede bulunduğumu bilmiyordu. Kendisiyle ilgilenmek onu benden alıkoymuştu. Bunun üzerine şöyle düşündüm: İbn Rüşd’ün sahip olduğumuz hale ulaşması irade edilmemiş!
Merakeş şehrinde 1169 senesinde ölünceye kadar bir daha onunla hiç karşılaşmadım. Oradan Kurtuba’ya taşındı, kabri Kurtuba’dadır. Naaşının bulunduğu tabut hayvana yüklendiğinde, eserleri hayvanın diğer tarafına yüklenmişti. Ben de fakih-edip, Ebu Hasen Muhammed b.Cübeyr Seyid Ebu Said, arkadaşım Ebu Hakem Amr b.Serrac ile beraber orada bulunuyordum. Ebu’l Hakem bize dönüp şöyle dedi: ‘İmam İbn Rüşd’ün bineğinde kiminle denkleştirildiğini görüyor musunuz? Bu imam, şunlar da amelleri yani eserleri!’
Bunun üzerine İbn Cübeyr şöyle karşılık verdi: Evladım! Ne güzel düşündün. Ağzına sağlık!
Ben de bu ifadeleri bir öğüt ve nasihat olarak kaydettim. Allah hepsine merhamet etsin. Artık oradaki gruptan benden başka yaşayan kalmamıştır.
Bu noktada şu mısraı söyledim:
Bu imam, şunlar da amelleri
Keşke bilebilsem! Emelleri gerçekleşmiş midir?”
Gurdjieff - Songs and Rhythms from Asia - Persian Song |